Susmaya oturduğum günler oldu. Susmaya temizledim boğazımı, susmak için üstüme başıma çeki düzen verip, saçımı düzelttim, bir yudum su içtim. Bazen suskunluk zarar verecek gibi geldi; başkaca cümleler kurdum. Aslında demek istediğimle, söylediğimfarklı kelimelerden oluşuyordu. Gardımı aldım, zırhımı kuşandım, diğer yarımı kendimden korumaya çalıştım. Neydi ki korumaya çalıştığım?
Yangında ilk kurtarılacaklar listemde bulunan herkes en değerlilerimdi ve ben onlara adandım. Adımı duymak onlardan, bilmek önemli olduğumu, en büyük keyifti, ben buna bayılıyordum. Böbürlenmek olmadı hiç, bu ağır bir görevdi. Ağzımdan çıkacak cümleler birilerinin hayatını fena şekilde etkileyebilirdi.
Haksızlığa, adaletsizliğe, yaralıya, yanlışa, açlığa, yalana, asla ve asla susmayacağımı adımı bildikleri gibi biliyorlardı. Onlar ne çok şey biliyordu, bense kendimi bilinmezin içinde buluyordum. Sandıkları kadar güçlü olamayabiliyordum.
Susmak, söylememek anlamına gelmiyor, bazen çok uzun cümlelerle susuyor, virgülsüz, noktasız, paragrafsız birbiri içine geçmiş susuşlar yazıyordum.
Yazıyordum, suskunluk boş kağıtta dans ederken, nefesim kağıda çarpıp geri dönüyordu.
Ney sesinde kaybolup, üstüme çevrilmiş gözleri görmüyor, kendimi unutuyordum. Kaybettiğim kendim, diğer yarım, parçam, dokunmaya kıyamayacağım bir ben daha çıkarıyordu.
Delirmiş miydim, bunları yazıyordum?
Suskunluk hiç de üstüme olmuyor, ablasının kazağını giymiş küçük bir kız çocuğu gibi kollarımı boşlukta sallıyordum. Sadece bir öğrenciydim hayat okulunda, bazı derslerden ancak bütünlemeyle geçebiliyordum.
Buna rağmen, sınavdan çıkarken boş kağıt veren ama asla başını eğmemiş gururlu bir öğrenci edasıyla öğretmenin karşısında duruyor, gözlerinin içine bakıyor ve çıkarları için yaşayanlar sınıfında asla yer almayacağımı gözlerimle haykırıyordum. Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder