Baba Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Baba Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Her Kimse 1

Türkan Karadağ'a*

Ben seni hiç böyle güzel görmedim
çiçekli entarisiyle bir kadın mutfakta gibi
pembeleşinceye kadar ağlaşıyorken soğanlarla
hamaratlı elleriyle üç öğün angarya
menüsünde ‘acaba bugün ne yapsam çorbası'
tuzu biraz belirsiz ama maksadı gayet kıvamında
‘biraz laf salatası' komşularla imece
az ayşekadın, kıt kanaat pilav
yanına yeni mezun harbiyeli gibi yakışıklı
Kemal Paşa tatlısı
şerbeti pek rana, pek şeker, maşallah
ve ah! Dibi tutacaktı hayallerinin
dalgınlığını biraz daha ocakta bıraksa

-Mehmet canım hiç sesin çıkmıyor-oldu
kadının sesi sonra oğluna
oyuncaklarıyla beraber organize bir yaramazlığa karışınca
acık unutulmuş bir masaldan kaçırılmış mıydı çocuk
Tahkim ve Terbiye Kurulu tarafınca -Yasaktır!
yaktığı düşleriyle ısınan bir Kibritçi Kız gecesinde
yoksulluğun asık yüzüne inat gülümsemek
hiçbir prenses aşık olamaz cücesine
çünkü uzun boylu bir duygudur kibir
alçak tepeleri ben yarattım dercesine
bir de şu var: Nazım vatan hainidir – Müstahaktır!
adının yasaklanması ders kitaplarında
hiçbir cin grev ilan edemez zira lambasına
ah unuttumdu hamaratlı ellerinde kadının üç angarya
üç doz acı, yüksek ateş üç gece
üç dilek: Kocacım gelirken eve ekmek getir
bu bir.
oğlum dağıtma etrafı, akşama misafir gelir belki
bu iki.
ben erkek olmalıydım, kadın olmak ne güç
küfür bile edemiyorum fizyolojik yetersizliğimden
bu üç.

Apansız dışarıda üç el silah sesi sonra
üç faili meçhul ceset cadde de sabah sabah
ve ah! Geldiler yüzlerinde vampir eyriği gülümsemeyle
üç kez kapıyı çaldılar uzun uzun
-kim o diyemedi kadın susturarak gözlerini
oysa ne de güzel gözleri vardı
bir çiçeğe su verir gibi bakardı
bakardı menekşe açınca dağlar uzun uzun
kirpiklerinde kadim eşkıyalar voltalardı
görürdü elbet gözün kör dediğini
Pir Sultan'ı sonra Şeyh Bedrettin'i
sonra
-kim o diyemedi kadın susturarak gözlerini
hem hiç kimsesi kalmamıştı ki onun
hem ne önemi vardı kim olduğunun yalnız kalınca
dese ben hamarat bir ev hanımıyım- Siz nasılsınız
ben hiç konuşmayınca öldüm sanıyorum
siz bir ölüyü nasıl tanımlarsınız?

Üç ekim bin dokuz yüz yetmiş yedi
hiç unutmuyor kadın bu tarihi –Hiç
unutmuyor bir sabah yüreğine sıka sıka kurşunlar
Mehmet diyor oğlum, ‘yüreğimin narçiçeği''
bırakma ellerimi daha çok çocuksun kaybolmaya
büyüyeceksin pembe panjurlu masallara rakılı akşamlar
adayacaksın daha
daha emeğin tutsak düşmediği zamanlar göreceksin
ekmekte ter, gülde kırmızı, saçlarında bahar kokusu
-Mehmet koşma oğlum ellerimden uzun uzun
Mehmet dikkat!
bir fren sesi çığlık çığlığa, uğultular kör kötürüm
eksik yanı kadının, acemi yanı, ah çocuksuz yanı
-Mehmet canım hiç sesin çıkmıyor-oldu
kadının sesi sonra oğluna
üç kez kapıyı çaldılar uzun uzun
-kim o diyemedi kadın susturarak gözlerini
dese ben yalnız bir ev hanımıyım- Siz nasılsınız
ben çocuğum ellerimden yitince öldüm sanıyorum
siz bir ölüyü nasıl tanımlarsınız?

Ben seni hiç böyle güzel görmedim
acılarıyla bir kadın dimdik ayakta gibi…

Vedat Keleş

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Dönemeç

dibekte buğday pulları
süzgeçten geçen domatesler
hırsla ovaladığın tarhana
kabuğu ellerine sinen ceviz
gölgesinde nefeslerimiz
hızla geçtik eylülden
intiharı seçti biliyorum
hala izi var düven çakılarının dizimde
bir daha görülmedi tarla kuşu
gök yüzü kırmızı olmasın
yer açın çocuklara
erebildikleri kadar baksınlar
kalan maviliğe
balıkları yıldız kuyruklarına takıp
gönüllerince uçsunlar
şimdi önemsiz mevsimler
kuşların isimleri çiçeklerin dilleri
sol yanımda buruş buruş bir hazan
avuçlarımdan silkeledim
çıtır bir ekmek kokusu özlüyorum
karabataklar yalı çapkınları
memleket diyeceğim olmuyor
dönemeç…
ucu açık son söz bu
biriktirecek ne kaldı
habersiz ölümler moda şimdi

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Skandal Yaratmak

Bugün,
yazan, çizen, düşünen kalemlerin kanayan yarasını dile getirmek istiyorum. Bupaylaşımı okuyan kalem dostlarımdan hamen herkesin kendi yaşanmışlığından bir dilim bulabileceği inancıyla, kendi dilimimde yaşadıklarımı paylaşmak istedim.

Maalesef ilk romanım Nefise'' de; birçok sanatçıların ilklerinde yaşamış oldukları acemiliğin kurbanları arasında…
Yürümeyi yeni öğrenen çocuklara gösterilen kolaylıklar kötü amaçlarını hedef edinenlerin tekeline girince ne çok pişmanlıklar yaşanıyor, öyle ki, artık adım atmayı istemiyor yüreğiniz.

Güvenebileceğimiz yayınevleri eserin kuruldan geçtiğini bildirdiği halde yıllarca kendinde tutuyor.
Sonunda kızıyor, gidip eserinizi alıp çıkıyorsunuz.
Sonrasında...
Onca emek verdiğiniz uzun soluklu eserin ne kadarı kime gittiği çıkmazı içinde bocalayıp duruyorsunuz.
Sonunda yapıtlarınızı kendinizde tutmayı daha güvenli sayıyorsunuz.

Ya medyatik olmak zorundasınız!
Ya da…
Ankara''da usta kalemi olan ağabeyimiz Sayın Remzi İnanç''ın dalga geçercesine söylediği gibi… ''Skandal taratmak…''
Ne kadar acı…
Ne kadar utanç verici…
Ve maalesef bize ne kadar tanıdık.
Daha iyiye mi yoksa daha kötüye mi gideriz?
Toplum olarak sanata, sanatçıya olan duyarlılığımızın ölçüsünü
belki de yıllar sonra, bugün yazmış olduğum bu satırlar belirleyecek.
Napolyon ne de güzel söylemiş;

İki şey dünyaya hükmeder;
biri kılıç, diğeri düşünce.
Kılıç, eninde sonunda düşünceye yenilir.

Napolyon

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Eyy Aşk! Nerdesin Sen Aslında

Havvanın elmayı yemesi miydi mesele, yoksa bir elmanın iki yarısı olma gayreti miydi bilinmez; en çok aşk üstüne şiirler şarkılar yazılıyordu. Ve herkesler aşkın peşinde, aşkla birlikteydi.

Kiminin umutsuzdu,kiminin dünyalar kadar büyük, kiminin bitmiş, kiminin ise henüz karşısına çıkmamıştı. Beklenir miydi ki aşk?Gelsin çabucak diye kapı pencere açık mı tutulmalıydı?

Sanki aşk söz dinlerdi. Aşık olmaya hazırım dediğin an gelir, kendi için ayrılmış yere kurulurdu. Ne zaman görülmüş ki aşkın kalıplara sokulduğu. Siz deprem çantasıhazırlar gibi hazır olun aşka demek geliyor içimden. Yoksa altında kalırsanız aşkınızın kim kurtaracak sizi o yıkıntıların arasından?

Lise yıllarıydı sanırım. Meraklı günlerimden birinde (belki de aşık olduğum günlerden biriydi) aşk, ne anlama gelir diye kitaplara gömülmüşüm. Yanında bulunan bitkiyi sarıp sarmalayıp görünmez hale getiren aşeke'nin hikayesi nasıl da etkilemişti o yaşlarda beni. Artık bir bütündü yanındaki ağaçla. Ne o tek başına bir ağaçtı ne de aşeke. Aşk vardı artık. Tek yürek, tek beden vardı.

Hepsinin bir nihayeti vardı belki. Bitimliydi. Sonuna doğru kalp atışları yavaşlayıp, aşk ölümünü ilan ediyordu. Dönüştürülememişse, aşk bitmeye mahkumdu. İlk adım gibiydi sanki. Aşk aslında başlangıçtı. Öyle büyük bir heyecan duymalıydı ki, adı aşk olsun, sağlam temellere otursun. Yürümeyi de böyle öğrenmedik mi?

Hepsi bitimliydi ya, biri vardı ki o başkacaydı. Aşkların en büyüğüydü ilahi aşk; ateşi gittikçe büyüyor, harlandıkça harlanıyordu. Ne diyebilirim ki. Aşkın en yoğun halini benim kelimelerim anlatmaya yetmez ki...

Eyy aşk! Söyle hadi! Sen aslında dışarda değil, içimizde bir yerlerde mi saklanıyorsun? Görmek için seni insanlar kendileriyle mi konuşmalılar? Yoksa kaynağı yanlış yerde aramaktan mı yaşanıyor bunca ızdıraplar? Hadi söyle! Ben bir bebeğin gözlerine bakarken, kayaların arasında çıkmış çiçeği seyrederken, yeşille büyülenirken, sen hep ortalıktasın aslında.

Ne çok şey var söylenecek hakkında. Eminlik olmadığından aşkta, belkiler çokçadır yazılanlarda. His bilinmezdir ya biraz da. Kendinden bile şüphelenir insan bazı anlarda...

Şimdi Söyle! Eyy aşk! Nerdesin sen aslında?

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

İşte Bu Yüzden Çok Geç Herşey İçin

O zamanlar bilmiyorduk sevgilim
İlkbahar uçuşacak kadar
Hafif bir mevsim değildi aramızda.
Ve artık baharda biliyor
Mevsimlerin yer değiştiğini.
Erik ağaçları her nisan
Çiçeklerini doldurup bavullara
Hazirana taşınıyor artık.
Ve bizde yer değiştiriyoruz sürekli.
Hiç karşılaşmadığımız yolculuklar yapıyoruz
Birbirimizin coğrafyasında.

Bu aralar
Üzgünüm diye başlıyor cümleler.
Üzgünüm sevgilim;
Birbirimize hep geç kaldığımız için,
Tasedüfen yanına oturamadığım için,
Yazdıklarını okuduğumda
Gözyaşlarımın nasıl süzüldüğünü göremediğin için,
Dağları uykusuna terk edip
O şehrin kapılarını kapatmak zorunda olduğum için.
Üzgünüm sevgilim;
Aramızdaki mesafenin artmasının
Bir bahanesi de kalmadığı için.

Nereden başladığımızı bilemediğimden
Yeniden başlayalım diyemiyorum.
Ya da
Bitmemişliğin verdiği usul bir dinginliğe oturup
Kaldığımız yerden devam etsek diyorum.

Hiç bu kadar açık söylemedim
Beni sev istiyorum!

Mecbur değilsek de
Suladığımız çiçekler gibi,
Ansızın gülen
Bir çocuk gibi,
Uzun bir yolculuğa
Gider gibi,
Ve yol dönüşü
Gidişini hatırlar gibi

Sev istiyorum.

35 inde 16 sında gibi sevemiyor insan.
Zaman bizi de kirletti sevgilim,
Işık sızmıyor artık
Şeffaf ruhumuzdan.

Haklısın sevgilim.
İntihar edecekse insan
Muhakkak bir tarih belirlemeli kendine.
Ve çok geç kalmamalı bu iş için.
Yaşı ilerledikçe insanın
Bir üşengeçlik alıyor benliğini.
Koltuktan kalkmaya mecali bile yokken
Kim gidecek balkon korkuluklarına.
5. kattan martılarla vedalaşmadan da atlanmaz ki hem.
Düştüğümüzde ezilecek çiçeklerden
Özür dilemeden,
Uzaktan uzağa şahit olan denize
Sus konuşma sakın demeden...

İşte bu yüzden
30 una gelmeden bitmeliydi bu iş.

Ki görüyorsun ya sevgilim
Yine geç kalmışım,
Çok geç herşey için.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Ardı Görünmeyen

Utanç aile topraklarına gömülü,
Edepsizliğe gidiyor ardı arkadaş.
Ar, yaşadığı sanılan bir garip ölü,
Bu saçma hal sinirime vardı arkadaş.

El selamı aşmış, nerelere varmakta!
Şeytan, Hakk''tan uzağın fikrini sarmakta,
Vehimden bende tırnak kalmadı parmakta,
Kızdıklarım sahte insanlardı arkadaş.

Sanal dedikleri hakikate susamış,
Şahsımı insan hasreti sardı arkadaş.
Gözlerimi, fer mektubuna pul yalamış
Birini bulmanın hırsı sardı arkadaş.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Bundandır Yorgunluğum

Bunu kalbime zımbalamışım,
Soluğumdan buhran sezilmekte.
Her anın kılıcına yatar başım,
Bir bir demlerde kan sezilmekte.
Bundandır Yorgunluğum

Avuçlarımda başım, kol yorgun,
Bir zerremde derman sezilmekte.
Hayat giyotin altı, kalp durgun,
Gömü altı isyan sezilmekte.

Bu buhrana güç, kudret zerkeden
Kocaman bir zaman sezilmekte.
Beni benle sükûna terkeden
Şeytanî bir figan sezilmekte.

Boş bakışlardan yâfeler sarkar,
Dilden kalbe şeytan sezilmekte.
Feryat dolusu bir ağır efkar
Bir de seyyah imkan sezilmekte.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Damağımdaki Hasret

Nasırlar aşınmakta adım adım her adımda,
Dost küheylan anlar da derdimi,sızılar durur.
Dert dediğim nasır,hasret aroması tadımda,
Yol geçtikçe hasret kurur,nasır kurur,dert kurur...

Fettan olmuş taş,toprak vesair tüm teferruat,
Amacımla arama fitne sokar durur heyhat!
Küheylanım,iradenle korkak nefsimi kır at,
Kırmazsan bu fitne aklıma taş gibi oturur.

Önüm gıyabımdan kaçar,ardım büyür küheylan!
Muhtevamda yatan dertlerim azmimi yoğurur.
Hasreti heybesinde bir parsım,yollarsa ceylan,
Küheylan! Nalların çiğnenen yolları soğurur.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Lütuf

Kaç diyar gezdim gönül ülkelerinde,
Hududu dikenli tellerle çevrili.
Bir ülke isterim,fesatlar devrili,
Lütuflar olsun dikenlerin yerinde.

Savaşlar başlasın günlerin birinde;
Gönül fetihleriyle neticelensin,
Rahmet veren,naralarla hecelensin,
Hakk ile dolan halklar derecelensin...

Uhuvvet dolu baş olsun miğferinde,
Kılıcı,kalpten zulmü sıyırıp atsın.
Lütuf!Sen vesvası kaçıran bir zatsın,
Adam eden bir efsun var semerinde.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Yol Haritası

Gün ve gece selam eder gidişime,
Bense ardıma elveda ederim.
Yolum ummanım olmuş
İlerledikçe baş döndürücü bir panorama
Serer göz kapaklarıma.
Gözlerim daldıkça vurgun,
Çırpındıkça çarnaçar ahval,
Çırpındıkça ölü misal durgun.
Saldırıveririm ufuklara pervasızca,
Gözlerimde seyyah fer,
Ayaklarımda o misal derman...
İnlemekte uzuvlar,akla uyarı var,
Yolculuk hayaliyle,akıl da dinlememekte ferman.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Gönülde Göç

Otağımı topladım göçüyorum,
Sevgi bahçesinden,nefret volkanına,
İntihar istikametim,lavları içiyorum...
Otağımı topladım göçüyorum,
''Yarenden bu kadar kolay geçme.'' dediler,
O benden geçiyorsa,
Ben de ondan geçiyorum.
Otağımı topladım göçüyorum.
Hoşçakallara selam edip
Onlardan firakı,firaktan dostu seçiyorum.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Dünyalı

Gölgelendirmesi yapılmamış, toz pembe hayatlar,
Aydınlıksız nazarlarıma ilişemez olmakta.
Hannasa açılan savaşa dokunan soğuk hatlar
Vesvasa kapılıp, açtığını sandıkça solmakta.

''Bir adım atsan bir koşacak var'' haykırışlarını
Duymayacak kadar dünyayla doldurulmuş kulaklar
Ve gözler, duymayışı görmeyecek kadar dünyalı...
Ardından manen kalpten göçler sonu, gelen firaklar.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Firakı Müstekim

Ardı öne koyup düşünme vaktidir,
Firak-ı müstekimden oluyoruz dost.
Son bulan,gönlümüzde kira aktidir,
Bir sabır testisinde doluyoruz dost.

Ve hicran... Ne kadar kolay bilinirmiş,
Her şey bir kalem darbıyla silinirmiş,
Baştan sona tek adımla gelinirmiş,
Anı çiçeklerini yoluyoruz dost.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Beynamazlar

Artık klasikleşmiş ''yaylada yaz'' günlerinden birindeydik.Mersin''in o kavurucu,nefes alırken bile almaktan tiksindiren havasından biraz daha kurtulmak için birkaç hafta önce gelmiştik.Günlerden Cuma olduğundan öğleni,namaz vaktini bekliyorduk.Saatin geldiği düşüncesi beynimizde vuku bulduğu anda abdest almak için lavaboya yöneldik.Kuzenimle ben sanki ayrılmaz bir parçaymışçasına,aynı anda abdest almalıydık.O yüzden ben küvete geçtim,onu lavaboya bıraktım.Banyoda kayma ihtimalimiz olduğundan ''ayağımı lavaboya kadar kaldırmayayım,küvetteki musluk ayakhizamda zaten'' diyerek bencilce bir harekette bulunuyor ve ayrılmaz parçam dediğim kuzenimi hunharca kayma ihtimaline itiyordum.Kafamda envai vehimle abdest alırken bir yandan da kuzenime bakıyor,düşme ihtimaline karşı ''bir kahramanlık yaparım belki'' moduna geçiyordum.Ki benden kiloca fazla olan kuzenimi kurtarma çabalarım bir yerlerimin kırılmasıyla sonuçlanabilirdi.Allah''tan hiçbir şey olmadı da ucuz kurtardık abdest alma faslını.

Abdestlerimiz alınık şekilde yola koyulduk.Yeni yıkanmış ayaklarımızla terlik arasında çıkan ''vucurık vucurık'' seslerinin de ahengiyle raks edercesine,büyük bir aşkla gidiyorduk camiye.Fakat koskoca Cuma namazına giden kimse yoktu.Belki camide toplanmışlardır ümidiyle camiye gittik,imam bile yoktu.''Ulan müslümanlık ölmüş bee ptuuh!'' diye haykırdım.Büyük bir elem yaşıyorduk,cuma namazına değil de müslümanlığın cenazesine gelmiş gibiydik.Sanki dünyada kalan son müslümanlarmışız edasıyla ben imam olmaya koyuldum,cemaat olacaktık.İmamlık dediğim de namaz kıldırmaktan ibaret sadece.Neyse namazımızı eda ettik,buruk bir sevinç yaşıyorduk.Namazımızı kılmıştık ama neden herkes bırakmıştı bu mühim namazı?

Biz yine aynı raks ile fakat ıslak terlik sesi eksik olmak kaydıyla devam ediyorduk.Ara sıra aynı burukluk batıyordu ama çocukluğun da etkisiyle fazla durmuyorduk üstünde.Yaylaya yaklaştık,kapıya doğru geldik.Babaannem bize ''nerdesinğiz lan zabahtan berii,gidinğ abdesinizi alın çabuk,vakit geldi'' diye nasihat feryat karışımı sosundan sunuyordu.Bizse babaannemin dünyadan haberi olmadığını düşünerek ''ohoooo babaanne kıldık bile biz yav,hihehe'' diyorduk.Şaşırdığını düşünüp içeri geçmeyi ve saate bakmayı önerdi.Babaannemle içeri geçtik saate baktık,sela okunalı yirmi dakika olmuştu...

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Köylü Çocuk İstilası

Yine bir yaz günü her zaman olduğu gibi yaylaya çıkmıştık.Sıkıntı bütün hücrelerimizi kaplıyor,yaylanın her yerini fellik fellik gezip adım atılmamış yer bırakmıyorduk.Bir muziplik,bir dallamalık,bir atraksyon lazımdı bize ama nerde bulabilirdik onu?

Sıkıntı halinin bizi sarıp sarmaladığı her durumda olduğu gibi yine dama çıkmıştık.Tepeden bakınca eğlenceyi daha iyi göreceğimizi düşünüp etrafa baktıktan sonra bir şey bulamayıp damdaki taşları dağa taşa fırlatıyorduk.Bir zamanlar samimi olduğumuz,üstün futbol yeteneklerimizle köy turnuvalarına bile katıldığımız köyçocuklarını gördük bir ara.''Şimdi niye samimi değiliz ki lan bu çocuklarla?'' diye geçirdim içimden ama cevapsız bir soruydu benimkisi.Ardından su depolarının arkasına gizlenip ''Muhammeeeeeet,Davuuuutt,Memmeeeedd'' diye bağırdık.Bazen iki deponun arasından bir sinsi gibi bakıyor,ne yaptıklarını kontrol ediyorduk.Eğlencemizibulmuştuk.

Otlayan ceylanlar gibi kafalarını kaldırıp şaşkın şaşkın etrafa bakıyorlar ve sesin geldiği yöne doğru ara ara ses göndererek sinyal yolluyorlardı bize.Bizim mekana doğru yürümeye başladılar.Artık iki tırsak şerefsiz gibiydik.Olduğumuz yerde heyecandan ve korkudan birbirimizi yiyor,debeleniyorduk.Yaylanın taaa dış kapısına yaklaştıklarını görünce,bizi görme ihtimallerini düşünüp bir yusuf yusufla anında damdan bodruma indik.İnerken kafamızda türlü alicengiz oyunları,stratejiler dönmüştü.Acaba ne yapacaktık?İndiğimizde çoktan silinmişti bütün planlar,ödümüzün patlama sesiyle.

Ordaki kapıyı aralayıp dışarıya baktık.Yaylanın kapısına dayanmışlardı.Birbirlerinden bağımsız,biri ''yuusoooouuufff'' biri ''iieemriieee'' diye cıyak cıyak civciv yavruları gibi bağırıyorlardı.İçlerinden iri yarı olan Muhammet tombalak elleriyle ikisini susturup tekağızdan anlaşılır şekilde bağırmanın mantıklı olacağı düşüncesiyle bizim isimlerimizi sırayla sesli zikretti.Bizse artık sonumuzun geldiğini düşünüp salavat getirmeye hazırlanmıştık.

''Gelin lan top oynayak accık,nerdesinğiiz'' bağırışlarıyla içimdeki uyanık ortaya çıkmış ve bana ''ulan top oynayacağım ayağına çağırıp ağzımızı burnumuzu kıracaklar.'' diye fitne veriyordu.Onların samimi olma ihtimalini ve neden durduk yere ağzımızı burnumuzu kıracaklarını düşünmüyordum.İçimdeki bu durum kuzenime de sirayet etmişti.Bulunduğumuz 4-5 metrekare içerisinde heyecan ve korkuyla titreye titreye garip garip hareketlerde bulunuyor,adeta can çekişiyorduk.

O anda yüce bir ses işitildi arş-ı aladan.''''Allah''ım mazlumu görüp bize yardımgönderiyor'''' diye düşünürken balkondan bağıran annelerimizin sesi olduğunu anladık.Yine de yardım gönderilmişti.Yayladaki kadınlar birliğini oluşturmuşlar ve sesleriyle köylü çocukların üzerine yürüyorlardı.Kahramanlıklarını ilan etmişlerdi gözümüzde.''Yörüyünğ la,ne böğürüp duruyonuz? Haaadi gedinğ yusuf musuf yok burda..'' diye püskürtüyorlardı köylü çocuk cephesini.Çocuklar bir yandan ''ulan demin çağıran onlar değil miydi yav?'' diye birbirleriyle ufaktan ufaktan konuşuyorlar,bir yandan da azar yemiş olmanın ezikliğiyle pısmış şekilde uzaklaşıyorlardı.

Sanki demin ölüm döşeğindeki çocuklar biz değilmişiz gibi,''onları alt ettik'' edasıyla gülüyor eğleniyor eve doğru hoplaya zıplaya çıkıyorduk.İçimizdeki korku zamanla değişime uğramış ve ''eğlence'' adına bürünmüştü.Aslında korkmamış,eğlenmiştik.Ya da öyle anlatıyorduk en azından etrafımızdakilere.Bu gazla kendimizi ara sıra damda su depolarının arkasında bulduk birkaç kere ama o korku içimize tekrar hakim oldu ve açıkçası yapamadık,yemedi.

Şu an hâlâ eğlenceli olduğunu düşünüyorum orası ayrı mesele...

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Atraksyon Adam Talih Kuşu Operasyonu

O; abisinden türlü katakullilerle kumandayı kapabilecek kadar atik, banyodan çıktıktan sonra yere ıslak ayakla basıp annesinin azarından kurtulabilecek denli zeki, eve gelen sürüyle misafir çocuğunu alt edecek kadar yılmaz ve dayısını bile parmak güreşinde yenebilecek denli güçlü bir kahraman...O, Atraksiyon Adam!!!→

Laptopun başında, internette türlü maceralara atıldıktan sonra artık yeni maceralarayelken açmam gerektiğini yönünde sinyaller yolluyordu vücudum.Tuvalete gitmem gerekiyordu.Büyük korku baş göstermiş,donuma selam veriyordu.Fakat her gün aynı tuvalete pislemekten gına gelmişti ve yeni arayışlar içine girmem lazım geliyordu.Alt kattaki kuzenimin evine gidip, işte olmasından dolayı evin boş olmasından da faydalanarak, tuvaletine girecek ve hacetimi giderecektim. -(gereksiz ayrıntı)- Aslında bu kararı almamdaki temel sebeplerden birisi, bizim tuvaletimize annemin, çamaşır makinasının su akan borusunu koymuş olmasının akabinde benim de o boruyu ordan kaldırmaktan tiksinmem ve bu konuda üşenmem olmuştu. -(gereksiz ayrıntı)-

Büyük macera başlamıştı.Artık sandalyeden kalkmış ve kapıya yönelmiştim.Kafamda türlü alicengiz oyunları,türlü stratejiler dönüyordu.Acaba birisi beni merdivende ya da koridorda görse ne diyecektim? A planımı, B planımı ve alfabedeki türlü planlarımı da heybeme katıp işe koyuldum.Operasyon başlıyordu...

-Talih Kuşu Operasyonu :

Kapıya yaklaşıp elimi kapı koluna usulca değdirdim.Yavaşça bastırarak kapıdaki ''çıt'' sesini minimum seviyeye indirdim.Kapıdaki gıcırtıyı da hesap ederek ağır ağır, sanki hiç açılmıyormuşçasına kapıyı kendi geçebileceğim kadar açtım.Ardından hain rüzgarın pususuna düştüm ve kapı ceyran yapıp hızla kapandı.Bir süre nefesimi tuttum, etrafıma bakındım.Ne bir ses ne bir seda... Orada anladım ki kimsenin beni tınladığı yok. Bir an bu duruma sinirlerim dayanamayıp hoplasa da, sakinleşip düşündüm ve bu durumun lehime olacağına karar verdim. Bu kez gayet gevşek davranışlarla (fakat her an biri gelebilir korkusuyla) merdivenlerden aşağıya doğru yöneldim. -(gereksiz ayrıntı)- Gevşek dediysem öyle bacağımı ayıra ayıra, hoplaya zıplaya değil tabi ki.Çünkü donumu bekleyen bir tehlike var. -(gereksiz ayrıntı)-

Bakışlarım her yanı süzüyor, harikulade gözlerim duvarlardaki küçük noktaları bile tarıyordu. Fakat kuzenimin evinin önüne geldiğimde, kuzenimim karşı komşusu olan teyzemin evinin önünde duran annemin terliğini ancak farkedebilmiştim. ''Duvara yapışmış (küçükken kendim tarafından yapıştırılmış) olan sümüğe gözüm takılmış olacak, ondan'' deyip, müthiş gözlerime toz kondurmadan kuzenimin evine dalış yaptım.Gözlerim tuvaleti aradı.Bulur bulmaz hemen yöneldim,kapı açıktı ve çamaşır makinesi kapının arkasındaki prize bağlıydı.Arada kocaman bir kablo duruyordu ve benim ona değmemin sebep olacağı ''fiş çıkması'' olayını yaşamadan oradan geçmem gerekiyordu.Küçük hamlelerle kablonun altınden girdim üstünden çıktım derken klozete ulaştım.

Gözlerim dolmuştu sevinçten, tam işi halletmek üzere bir hamle yapacakken tuvalet kağıdının olmadığını farkettim. Koskoca tuvalette nasıl tuvalet kağıdı olmazdı. Bir hışımla ve aynı atiklikle kabloyu geçip kapıya yöneldim.Kapıyı açıp, burnumdan solur halde yere baktım.Terliğim yerdeydi, fakat bir anlık sinirle ona trip yapıyordum.Merdivenlerin yeni yıkanmış olduğunu da görerek terlikleri ardımda bırakıp yalın ayak merdivenleri aştım.Sümük yine gözüme çarpmıştı ve yine gözüm takılmıştı. ''Hey gidi günler'' gibi çeşitli tepkilerle zamanın bize oynadığı bu garip oyuna da değindikten sonra eve varmıştım.Sakın yıldığımı sanmayın!

Eve gayet ulvî bir sebepten ötürü varmıştım.Kendi tuvaletimize girip tuvalet kağıdını alacaktım.Hedefim aşağıdaki tuvaletti ve benim burdakine yapmaya hiç niyetim yoktu.Artık büyük korku selam vermişmiş,donumla tokalaşmışmış bunların hiç önemi yoktu.

Evden içeriye kafamı uzatıp bakındıktan ve kimselerin olmadığını farkettikten sonra tuvaletimize yöneldim.İçerideki çamaşır makinesinin çıkardığı garip insansı ses, zaten ramak kalmış olan sıçış eylemini olmazsa olmaz hale getirmişti.Fakat müthiş reflekslerimin ve biraz da tevafukun yardımıyla bu işi de ucuz atlatmıştım.Tuvalet kağıdını bulup,bir-iki silmelik kadar aldım ve hızlıca yerine bırakıp oradan uzaklaştım.Tekrar aşağıya inmek için kapıya yöneldim.Yavaşça açtım ve karşı komşu olan halamın kapısının açık olduğunu farkettim.Pusuya düşyüğü kanısına varan ceylan gibi donakalmıştım.Biraz bekledikten sonra kimseciklerin olmadığını farkettim ve ani birhareketle merdivenlerden ikişer üçer basamak atlayarak aşağı vardım.O korku bana sümüğü bile farkettirmemişti.Hatta o kadar panik olmuştum ki, kuzenimin evdeolmadığını ve anahtarın da kapının üzerinde olduğunu unutup zile basacaktım.Fakat yine reflekslerim imdadıma yetişmişti.

Kapıyı hızlıca açtıktan sonra yavaşça kapadım ve tuvalete yöneldim.Karşımda yine kablo vardı.''Yine karşılaştık ha eski dostum'' deyip bakışlarımı ve duruşumu düşürdüm.''Edriyıııınn'' diye bağıran Rocky gibiydim.Aniden şizofrence silkinip kabloyu geçtim ve zafer bayrağını (tuvalet kağıdını) klozetin yanıbaşına kondurdum. Ne olur ne olmaz deyip sifona asıldığımda acı gerçekle karşılaştım.Sifonda su yoktu.Sırtımdan aşağıya soğuk sular akıyordu.''Hay senin'' deyip tuvalet kağıdımı yanıma aldıktan sonra çamaşır makinasının kablosunu tekmeledim.Fiş çıkmadı ama az kalsın tepetaklak oluyordum.''Bir de senin için'' deyip küçük bir küfür de onun için ettim.Kapıyı çarpıp çıktım.Geri dönüşüm olmayacak diye terliklerimi de giydim bu sefer.Merdivenleri tırmanırken sümüğü görüp tam isabet gelecek şekilde tükürdüm.İsyanlardaydım.Evin önüne geldiğimde sinirimin de katkısıyla bir artistlikle terliklerimi çıkardım.Terliklerim havada seyrederken ben evin içine girmiştim bile.Artık pes etmiş, yılmış bir insandım.Kendi tuvaletimize girdim ve bezmiş bir şekilde klozete oturdum.Dilimde ise bir dizi veda öbeği : ''Hasta la vista''...

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Alevli Saha

Muzur bir yaz günüydü.Sitedeki çocukların kimi yaylaya kaçmış,kimi evinde pinekliyordu.Bense tek davamız olan ''saha''nın derdindeydim.Sitedeki çimler sararmasın,alandaki arabaların alarmları ötüşmesin diye sitede top oynayamamaktan muzdarip halde kendimize bir saha bulmaya çalışıyordum.

Sitenin arka kısmındakı boşa büyüyen otlukları gözüme kestirmiştim.Birkaç çalı çırpı toplayıp otluğu ateşe verdikten sonra kalan kısma asfalt döşenmesi için bir yol bulup oranın sahamız olmasını sağlayacaktım.Sahasızlıktan gözüm o derece dönmüştü.Artık sitedeki absürd silahçılık,saklambaç,zımbırzımba,yerden yüksek gibi bilimum oyunlar baymıştı.Sitece kötüye gidiyorduk,öyle ki seksek,ip atlama gibi oyunlar bile cazip geliyordu.Çocukları silkelemek için bu yakım işlemini yapmalıydım.

Bana tek gereken,gaz verecek,destek çıkacak,fikrime katılacak bir zıpırdı.Kara kara düşünürken karşıdan bir güneş gibi belirmişti kara Muzo.İşte zıpır buydu.Beklediğim gibi mezkur fiilleri uyguladı.Artık ateşlenmiştim,durdurulamazdım.

Hemen otları toparladık,bir yerlerden kibrit bulduk.Muzo yakmaya yanaşmayınca sitedeki tek babayiğit benmişim gibi atladım kibrit kutusunun üstüne.Kibriti parmaklarımın arasına aldığımda beni de hafiften bir korku sardı.Yanma ihtimalinin ve daha önce bu stilde yaptığım atışların yanma yüzdesinin düşük olması beni artistlik kibrit atışına itti.Böylece birkaç atıştan sonra ''yanmıyor'' bahanesiyle ben de kurtulabilecektim içinde bulunduğum korku anaforundan.Baş parmağım kibritin yanmayan kısmına,diğer parmaklarım kibrit kutusuna ve kibritin yanan kısmı da kibrit kutusunun yakacak kısmına denk gelecek şekilde düzeneği kurdum.Aksiyon başlamıştı.

Diğer elimin orta parmağıyla baş parmağımı birleştirdikten sonra,orta parmağımı gerip kibritin köküne vurmaya ayarladım.Orta parmağım hızla kibrite ilerliyor,bense yanma ihtimaline yanıyor ve ecel terleri döküyordum.Ve kibrite vurdum.Döne döne otların arasına girdi,fakat yanmıyordu.İçimden oh çekecekken yanmaya başladı.İlk yanmama feykti ve bu artislik atışın bir özelliğiydi.Fakat heyecandan unutmuştum bu özelliği.

Otlar hızla yanmaya ve etrafı ateş beni korku sarmaya başladı.Deminki babayiğitten eser yoktu.Gazlayıcı kara Muzo ise çoktan evinin yolunu tutmuştu.Fellik fellik hortum,kova,su arıyordum.Hemen sitenin öbür ucundaki çeşmeye koştum ve bulduğum kovayı altına koyup su dolmasını bekledim.Su dolmuştu fakat benim kovayı kaldıracak gücüm yoktu.Birazını boşaltıp kovayı elime aldım ve elimden geldiğince koşmaya başladım.Koşmak dediğim de yürümekten hallice.Döndüğümde alevler her yanı sarmış,karşı site ve bizim sitedeki apartmanları hafif is bürümüş ve çamaşırların anası ağlamıştı.Elimin ucuyla suyu döküp ''bundan sonra bu sönmez,ben de kaçıyım da üstüme kalmasın'' deyip oradan sıvıştım.Bu lafları dememle eve girmem bir oldu.Fakat o kısa zamanda polisin beni alacağını,otların yanıp alevlerin apartmanlara sıçramasını ve en kötüsü otlukların yanındaki bahçenin sahibi olan amcanın bahçesinin yanması hasebiyle beni dövüp köpeği Dost''un önüne atacağını düşünmüştüm.Bu düşüncelerin verdiği dertle saçlarım beyazlama derecesine geldi,suratım pudra şekerine döndü.Birkaç gün sessiz durup ortalığın durulmasını bekledim.O birkaç gün balkondan çıkıp da dışarı bakamadım,ve tabi ki otluğa.Sitenin kapıcısı sitedeki hemen her işten olduğu gibi bu işten de benim ve Muzo''nun sorumlu olduğumuzu düşünüyordu.Kapılarımızı çalıp bizi küçük duruma düşürdü ve azara da doyduk.Fakat kafamdaki o kötü düşünceler gerçekleşmediği için gayet mutluydum.

Aradan bir hafta geçmiş ve sinirler normale dönmüştü.Hemen aşağı inip otlağa baktım.Otlağı yakınca karşıma direk saha geleceğini düşünmüştüm fakat karşımda girintili çıkıntılı,asırlık dede gibi bir toprak parçası duruyordu.Hayallerim yıkıldı bu manzara karşısında.Fakat yılmadım ve burasının düzlenmesi gerektiğini düşünüp girişimlere başladım.

Toprak parçasının içine girince bu işin kazmayla,kürekle,elle,ayakla olmayacağını anladım ve buraya kepçe,dozer gibi aletlerin getirtilip asfalt döşenmesi gerektiğini düşündüm.Kapıcının da gazıyla yüz metre ilerideki inşaattaki kepçeyi çağırdık.Toprağı düzlese bize yeterdi.Saha olsun topraktan olsundu biz için.Fakat bu işi hayrına yapmazdı elbet.Nedense kapıcıya kanıp kepçeyi çağırmıştık.Kepçedeki amcayla kapıcı aralarında bişeyler konuştular ve kepçe aramızdan ayrıldı.Kepçedeki amca büyük bir umutla gelmiş fakat hüsranla dönmüştü.Biz de gidip diğer aletleri ayarlayacağını sanıp coşkuya kapılmıştık ama kapıcının,bu işin olmadığını haber vermesiyle yıkıldık.

Birkaç gün geçti ve biz yaylaya göçtük.Gözüm,arkamda bıraktığım projede kaldı.Yaylada bütün yaz onun hayaliyle kavruldum demek yalan olur çünkü umarsızca koşup eğlenmiş,maçlar yapmıştım.Ama döndüğümüzde ilk işim oraya bakmak oldu.O asırlık dede gencecik bir gonca olmuştu biz yayladayken.Asfalt döşenmiş,dümdüz olmuştu meydan.Projemin nihayete ermiş haline baktım ve gözyaşlarına boğuldum.O benim çocuğumdu artık.Asfalta yatıp ona sarıldım,sarıldım...Daha doğrusu kollarımı sıcak asfalta yasladım,sarılırcasına.Aylarca sahamızda top oynayıp zevkini çıkarmıştık ama yıllar geçtikçe değerini unuttuk...

Saham,benim garip saham...

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Bu Böyle Olmayaydı

Gün bana ters gidiyor, ben de ''bana mı lan? al o zaman sana'' dercesine, aynı şekilde ona karşılık veriyordum.Sanki daha yeni uyumuşum da beş dakika sonra kaldırılmışım gibi hissediyordum, sekiz saatlik uykumun ardından.Öyle ters gidiyordu ki gün ''Anne beş dakka daha yeaa..'' rutinini bile söylemeyi unutmuştum.Söyler söylemez kalkmış, mırın kırın ede ede bir yanım yatakta bir yanım benle (yani yarı uyanık halde) yüzümü yıkamaya gidiyordum.Yıkadım mı yıkamadım mı ya da o ara neler oldu hatırlamıyorum.Galiba benle olan yarım da üşenip yatmaya gitmişti o zaman.Beni yalnız bırakmıştı.

Kahvaltıya yanaştım.Annem, hayatımda en sevmediğim gıda maddesini ekmeğimin arasına koymuştu: PEYNİR! Fotoğraf çekilirken, millet peynir deyip güler bensesuratımı buruştururdum ve annem bunu bile bile peynir mi koymuştu? Günün laneti anneme de sirayet etmişti anlaşılan. Fakat ben dik durmalı, peynire rağmen bu günü atlatmalıydım. Annem içeri girdi ve sofranın başındaki beni gördü.Hiçbir şey yemiyordum. ''E peynir gorsan yemem tabi?'' bakışı attım.Anladı.Fakat annelerin birözelliği olan ''anlamasına rağmen bi yoklama sorusu sorma'' fiilini de gerçekleştirmeyi ihmal etmedi. ''Niye yemiyon oğlum?'' dedi.Yukardaki bakışımda anlatmak istediklerimi bir de dilimle söyledim.Tabii biraz baskı yaptı yemem hususunda ama ''yemezler'' deyip püskürttüm.

Ekmek arası peynir safhası böylece atlatılmış olmuştu.Servise geç kalmak üzereydim.Üstümü başımı giyerken,biraz acelenin de sebebiyle, bacağım pantolondangeçmiyordu ya da pantolon geçirmiyordu.Üstelik kravatımı da bağlayamamıştım.''Ulan hay senin..!'' diyerek pantolonun yarısı giyinik ve kravat bağlanmadan boyunda asılmış halde ayakkabıları alıp kapının önüne geldim.Bir yandan pantolonu giyerken diğer yandan da dışarıda olan ayağıma ayakkabı giydiriyordum.Kerata da ayakkabıylaayağım arasında kalmış,sıkışmıştı.Bir sinirle onu da yerinden edip koştum.O denli coşmuştum ki asansörün bizim katta olduğunu farketmeden hoplaya zıplaya iniyordum merdivenlerden üçer beşer.Servise yetiştim ve ''Asansöre binsem böyle şeyolmazdı..ııh..oouuyh..yani yetişemeyebilirdim'' diye nefes nefese kendimle konuşuyor, deli gibi kendimi avutuyordum.

Servis okula yanaştı ve herkes servisten indi.Tabi o zaman ''arkaya oturup servisten en son inme'' modaydı.Ben de hep arkaya oturur hep de en son inerdim.Fakat indikten sonra etrafa koşuşturma bütün havayı yerle yeksan ediyor, bir yumurcak olduğumu acımasızca yüzüme vuruyordu.Ona rağmen ben ''ehehe uhehe, koş lan zil çalacak'' gibi umarsızca nidalarla kendimden geçiyordum.

Koşarak, okulda andımız ve istiklal marşı okumak için geçilen sıraya geçtim.Andımıza az kalmıştı ve etraftaki arkadaşlarla sohbet-muhabbet, gırgır-şamata tarzında sırada bekleşiyorduk.Fakat hepimiz bulunduğumuz sıraya sadık bir şekilde konuşuyorduk, yerimizden kımıldamadan.Birden arkamdan bir itekleme, bir beni yere düşürme ya da sıradan atma çabası..Çakalın biri bir şaka yapmak için ya da civarında bulunduğum bir kızdan hoşlandığı için olsa gerek beni itmişti.Tepem atmıştı.İki-üç itekleşme oldu.Sırama giremiyor, daha da arkalara gönderilmeye zorlanıyordum.Fakat burda asıl önemli olan arakya gitmek değildi, benim sıramı zorla zaptetmesiydi.Bunu yapamazdı, haksızlığa göz yumamazdım. O yüzden savaş veriyordum fakat müdür yardımcısıgeldi, sıranın dışında olan sıradışı kişiliğe (yani bana), ''şlaaakk.!'' efektinin hakkını vererek okkalı bir tokat attı.''Noluyo lan, bu neydi ki şimdi?'' gibi apışma ifadesi takınmaya çalıştım yüzüme.Aksi halde ağlamak üzre olduğum anlaşılacaktı.Arkamı döndüm ve koşarak arka sıralara geçtim.''Senle işim bitmedi oğlum, görüşecez.!'' deyip çok sinsi ve pislik bir ifade kondurdum suratıma.Orada dediğim ''sen'' aslında ''siz'' di.Çünkü o an aklımdan sadece beni sıradan atan çocuk geçiyordu ama daha sonra müdür yardımcısını da düşünmüştüm.Benim ahım hepsine yeterdi.

O çocuğu tenefüste dövemezdim çünkü nöbetçi hocalar misli misli çıkarırlardı benden.Sınıfta zaten olmazdı.En iyisi ben bunu beden dersinde, serbestken döveyim dedim.''Ben eşofmanı içten giymişim zaten,değiştirirken yorulmam; o daha üstünüdeğiştirir felan ohooo iyice yorulur daha rahat döverim.'' diye saçma bir görüşün üstünede oturtmuştum planımı.

Beden dersi gelmiş, hoca bir güzel posamızı çıkardıktan sonra bizi serbestbırakmıştı.''İki soluklanayım da öyle döverim.'' deyip banka oturmuştum.İlk beden dersi geçmiş, ikincisine girmiştik ve ben bunu görmüştüm.Bir anda atılmıştım ve küfürleşmeye başlamıştık.Daha ne olduğunu anlamadan kendimi ana-avrat düz giden bir tartışmanın içinde bulmuştum.Az sonra kavga olurdu bu.Kendimi hazırlamalıydım.Baktım ki bu iyice abartıyor, tekmeyi geçirdim buna.Tabii boy kısa olduğu için anca bacaklara vurabilmiştim ama vurmuş olmam onu biraz pıstırmaya yetmişti.Gaza gelip birkaç posta daha koyduktan sonra, sinirli gibi ama aslında dövdüğüm için gayet mutlu bir şekilde sınıfa gitmiştim.Onunla işim bitmişti.Fakat içimde daha büyük bir nefret vardı ve kafamda türlü oyunlar dönüyordu.Saçma sapan, gayet mantıklı, uçuk, kaçık, değerlendirilebilir, sade ve sair ne kadar fikir varsa üşüşmüştü beynime.Fakat hepsi bi an görünüp kayboluyordu.Uzun soluklu düşünemiyordumMüdür yardımcısına ne yapmalıydım?

Ona hiçbir şey yapamadım.Yanağımdaki tokadın acısı vardı ve izi yanağımda değil beynimde kalmıştı.Yapacak bir şey yoktu ve mecburen içimde kalmıştı.

Okuldan mezun olmuş, ayrılmıştık.Her ne kadar dövsem de, çocukla iyi arkadaş olmuştum sonrasında.Fakat müdür yardımcısı ne yapıyordu acaba, bana yaptığı yanına mı kalmıştı?

Mezun olduktan sonra öğrendim ki o hoca Hakk''ın rahmetine kavuşmuş.Duyduğum anda hiçbir intikam duygusu kalmamıştı ve dediğim tek şey de ''Allah rahmet eylesin''di..

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Trajikomik Karikatür

Fakir midelere bir son lokma,
Makas-bıçak işlemeyen umut;
Rabb imzalıdır,vesvese sokma,
Yoksa dua,iki avuç çaput.

Bereketli toprakta yetişmez,
Çorakta puslu meyveler verir.
Umut bu,rahat mekanda pişmez,
Gözlerin arasındaysa erir.

Umut dediğin sahih tevatür,
Müstaksî''ye inanmak düşer.
O,trajikomik karikatür,
Gülmeyene,kaygılanmak düşer.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Yak Cürmünü

Nefsini ne kadar severse insan
Nefsi cimcikleyen bütün kelamlar
Onu hırpalar;mütekellim düşman,
Kelam kurşundur,ucundan kan damlar.

Mücrim arayı soğuttukça yanar,
Rabb’in adını sade Rahim sanar,
Ancak zora düşünce O’nu anar,
Her anı,zaman öldüren idamlar.

Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi