MUHTEŞEM YÜZYIL 6..BÖLÜM ÖZET

... taranacak alan ...
Osmanlı İmparatorluğu’nun Belgrad seferi sürüyor. Topkapı Sarayı’nda ise ordunun zaferi için dualar ediliyor. Sultan Süleyman’ın ilk zaferi artık çok yakın. Sultan Süleyman, adaletini Avrupa topraklarına da taşımak istiyor.

Sultan Süleyman, İstanbul’a dönüyor. Osmanlı’nın zaferi ve Sultan’ın dönüşü İstanbul’da bir şenlik havası estirecek. Sultan Süleyman’ın dönüşünün ardından, onunla ilk özlem giderme şansına kavuşan Hürrem olur. Mahidevran’ın, Hürrem’den kurtulmak için ölümcül bir planı var.

Hürrem ve Süleyman’ın birlikte geçirdiği gece tatsız bir şekilde sonuçlanır. Hürrem zehirlenir ve ölümle burun buruna gelir. Sultan Süleyman olaya hemen müdahale eder. Yanında ilk görmek istediği isim ise İbrahim olur. Ama İbrahim, o sırada gizli bir buluşmaya gitmiştir. Hürrem ölümden kurtulabilecek mi?

İbrahim hiç vakit geçirmeden olayın failini bulmak için harekete geçer. Bu sırada Gülşah, ardında bıraktığı izleri ortadan kaldırmaya karar verir. Buna rağmen, İbrahim’in Gülşah’a ulaşması uzun sürmez. İbrahim öğrendiği gerçek karşısında şaşkınlığa düşer. Onu verilmesi çok zor bir karar beklemektedir.

“Muhteşem Yüzyıl” ilgiyle izleyeceğiniz altıncı bölümüyle, 9 Şubat Çarşamba akşamı saat 20.00’de evlerinize yeniden konuk olacak…

MUHTEŞEM YÜZYIL- RODOS'UN FETHİ

... tansiyon ...
Rodos'un Fethi bilindiği gibi, Kanunî Sultan Süleyman'ın Akdeniz'de Osmanlı hakimiyetini kurmak için giriştiği büyük mücadelede, Rodos seferi ilk, Malta seferi ise son dönemi ifade eder. Dünya tarihinin esine ender rastladığı ünlü Pâdişahin saltanatının ikinci yılında Rodos'u ve ona bağlı bulunan adaları ele geçirmesi, Doğu Akdeniz'de Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesini sağladığı gibi, mücadelenin bundan böyle Orta ve Bati Akdeniz'e intikal ettirilmesi imkanını da sağlamıştı. 1309'dan beri Saint Jean d'Hospitaliers veya Saint Jean de Jerusalem denilen şövalye tarikatının elinde bulunan Rodos adası ile civarındaki adalar, eskiden beri Osmanlıların ele geçirmek istedikleri önemli yerlerdi. Sultan Süleyman, Belgrad'ı almayı başardıktan sonra Osmanlı siyasetinin bu ikinci meselesini de halletmek istiyordu. Zira fethi zarurî kılan bazı sebepler vardı. Buranın fethi, Osmanlı ülkesine yeni ilhak edilmiş bulunan Mısır, Suriye ve Doğu Akdeniz sahillerinin emniyeti bakımından önemliydi. Bunun için de Rodos ve ona bağlı olan diğer adaların Osmanlıların elinde bulunması gerekiyordu. Nitekim bu zorunlucu takdir eden Yavuz Sultan Selim, saltanatının son yıllarında, Şövalyeler üzerine yürümek için büyük çapta bir donanma hazırlamaya koyulmuş, ancak bu tasavvurunu gerçekleştiremeden hayata gözlerini kapamıştı. Hıristiyanlığın, Osmanlı hac, ticaret ve ulaşım yolu üzerinde, bu emniyeti tehlikeye sokabilecek tehlikeli kalesi durumundaki Rodos'ta bulunan şövalyeler, Osmanlı ticaret ve hac gemilerine saldırmakla kalmamışlar, ayni zamanda Canberdi Gazali'ne de yardımda bulunmuşlardı. Bundan başka onlar, Rodos'ta bulunan Cem Sultan'ın oğlu Murad'ı da taht vârisi olarak ortaya sürmüşlerdi. Ayrıca kalelerinin sağlamlığına güvenmekte olan Rodos şövalyeleri, korsanlık faaliyetlerine devamla, bir taraftan Müslümanların yollarını kesip gemilerini alıyor, öbür taraftan da Osmanlı sahillerinde ardı arası kesilmeksizin bazı fesatlıklarda bulunuyorlardı. Bundan başka beş altı bin civarında Müslüman'ı esir alıp adalarında onlara türlü işkenceler yaptıkları da biliniyordu. İste Kanunî, bu siyasî ve stratejik sebeplerden dolayı Rodos problemini halletmek istiyordu. Böylece, bir bakıma babasından miras olarak devr aldığı bir siyaseti devam ettirmek ve babasının yarıda bırakmak zorunda kaldığı önemli bir meseleyi halletmek niyetinde idi. Ayni zamanda o, Rodos'u feth etmek suretiyle dedesi Fâtih Sultan Mehmed'in gerçekleştiremediği bir şeyi de yapmış olacaktı. Rodos'un fethi hususunda Divan-i Hümayûn'da yapılan müzakerelerde ekseriyet, Rodos seferine taraftar görünmüyordu. Zira bunlar, Şövalyelerin şöhreti, adanın müstahkem olup uzun süre muhasaraya dayanabilmesi ve bir sefer vukuunda Avrupa'nın derhal buraya yardımda bulunabileceğini düşünüyorlardı. Bunlara göre sonu tehlikeli bir macera ile bitecek sefere girişmek doğru değildi. Bu düşünceye karşılık Vezir-i Azam Pirî Mehmed Pasa ile ikinci vezir Çoban Mustafa Pasa ve denizci Kurdoğlu Müslihiddin Reis, Rodos seferine taraftar olup Avrupa tarafindan endişe edilmemesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Bu arada casusları vâsıtasıyla Rodos hakkında bilgi toplayan Kanunî, sefere karar verir. Bununla beraber sefere çıkmadan önce, Hammer'in ifadesiyle " Kur'an-i Kerim'in emrini yerine getirmek için Üstada-i A'zam'a bir mektup gönderir. Bu mektupta Üstada-i Azam teslim olması isteniyor ve arzusu ile itaati kabul ettiği takdirde şövalyelerin hürriyetleri ile mallarına dokunulmayacağına dair, yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah, O'nun elçisi olan Hz. Muhammed ve diğer Peygamberler adına yemin ediyordu." Fakat bu teklif, Üstada-i Azam tarafindan red edilir. Bu sırada Avrupa devletleri de birbirleri ile mücadele halinde bulunduklarından, Rodos ile ilgilenebilecek durumda değillerdi. Rodos ile ilgilenebilecek tek devlet olan Venedikliler de yapılan ticaret antlaşması ile pasif hale getirilmişlerdi. Divan'da alınan sefer kararından sonra hazırlıklarına başlayan Osmanlı ordusunun basına serdar olarak ikinci vezir Çoban Mustafa Pasa getirilir. Öte yandan bu seferi haber alan Rodos Üstada-i Azamı Philippe Villiers de l'Isle Adam, bazı tedbirler alarak kaleyi tahkim ettirmiş, yiyecek depolatmış, şehrin önündeki limana zincir çektirmiş, ayrıca Papa ve Fransa'dan da yardim istemişti. Osmanlı donanması, 5 Haziran l522'de 300 gemi ile Çoban Mustafa Pasa komutasında harekete geçer. Donanmada pek çok mühimmattan başka onbin deniz ve itfaiye neferi bulunuyordu. Sultan Süleyman da 2l Receb 928 (l6 Haziran l522) tarihinde İstanbul'dan hareketle Üsküdar'a geçmiş, buradan Kapıkulu askerleri ve sefere memur olan diğer eyâletlerin tımarlı sipahileriyle birlikte karadan yola çıkmıştı. Bu sefere nadir bir istisna olmak üzere, Sadrazam Pîrî Mehmed Paşa'nın amcası olan Şeyhülislâm Zembilli Ali Cemalî Efendi (l503 - l525) de katılmıştır. Osmanlı donanması, Rodos yakınlarındaki Gnido adasına varmıştı. 24 Haziran'da Rodos önlerine gelen Osmanlı donanması, Rodos kalesinin dört mil kadar doğusundaki bir limana demir atar. Kaleyi abluka altına alan ordu, Pâdişahin karadan gelmesini bekler. Nihayet Kütahya - Aydın yolu ile Marmaris'e, oradan da 28 Temmuz'da Rodos adasına geçen yüz bin kişilik ordu, surlar boyunca mevzilenir. Bu esnada İngiliz, Fransız, İtalyan, İspanyol, Alman ve Portekiz milletlerine mensuba şövalyelerden müteşekkil Rodos müdafileri ise kalenin beş ana burcunu müdafaaya başlamışlardı. Çarpışmalar, l Ağustos'ta Alman burcuna top atisi ile baslar. Kanunî, Kızıltepe denen yerde otağını kurdurarak kuşatmayı buradan idare eder. Şiddetle ve birbiri ardınca süre gelen Osmanlı hücumları, beş ay kadar devam eder. Bu arada zaman zaman kısmî basarılar da kazanılmıştı. Sonunda dayanamayacaklarını anlayan şövalyeler, kaleyi teslim edeceklerini Kanunî'ye bildirmek zorunda kalırlar. Yapılan müzakereler neticesi 21 Aralık 1522'de bir teslim antlaşması imzalanır. Buna göre 2l3 yıllık sonuncu Haçlı Devleti de tarihe karışır. Buna göre Katolik Hıristiyanların Yakin Doğu'dan tamamen uzaklaştırılmaları da sağlanmış olur. Antlaşma gereği şövalyelerin adadan çekilmelerine müsaade edildiği gibi, şehirdeki Hıristiyanların dinî âyin ve inançlarında serbest olmaları, ada sakinlerine beş yıl kadar vergi vermemeleri ve kendilerinden devşirme alınmaması gibi imtiyazlar da bahsedilmiştir. Bu arada tanassur etmiş olan (Hıristiyanlığı kabul eden) Sultan Cem'in oğlu Murad da yakalanarak iki oğlu ile birlikte ortadan kaldırılır. Şövalyelerin Rodos'u terkinden sonra Pâdişah, 20 Ocak 1523'te Câmie çevrilen Saint Jean Kilisesinde Cuma namazı kılmıştı. Bu namazda imamlığı, sefere iştirak etmiş olan Şeyhülislâm Zembilli Ali Cemalî Efendi yapmıştı. Rodos, Midilli sancağına bağlanarak Dindarzade Mehmed Bey'in idaresine verilmiştir. Osmanlılar, ayrıca bu sefer sonrası Anadolu sahillerinde Bodrum, Aydos, Tahtalı kalelerini, Leros, Sömbeki, Kalimnos, Limonsa adalarını ele geçirmişlerdir. Böylece Rodos kalesi ve edesiyle birlikte Oniki adanın tamamı ve Bodrum da teslim olmuştu. Bodrum'un fethi, Anadolu tarihi bakımından da önemlidir. Zira burası, Anadolu'da Hıristiyanların elinde bulunan tek toprak parçası idi. 29 Aralıkta Kanunî, Rodos şehrine girip kaleyi gezer. Bu günlerde Hıristiyanlık âleminde Noel kutlanıyordu Papa İkinci Hadrianus, Roma'da Saint Pierre'de Noel âyinini icra ederken, kilisenin saçağından bir tas düşüp Papanın ayağına doğru yuvarlanır. Kardinaller bu hâdiseyi muhasarası aylardan beri devam eden Rodos'un düşmesine işaret saydılar. Rodos'un fethi, Türk topçuluğunun Avrupa topçuluğu karsısındaki üstünlüğünü gösterdiği gibi, o çağda alınması adeta mümkün görülmeyen ve Hıristiyanlığın İslâm âlemine doğru bir kalesi sayılan adanın zaptı, Avrupa'da büyük bir hayret ve teessür uyandırmıştır. Bu arada Rodos'un fethini müteakibe Rodos hapishanelerinde bulunan altı bin kadar Müslüman esir de kurtarılmıştır. Rodos'a derhal Türk göçmenleri yerleşmeye başladılar. Birçok câmi, imâret, mektep, medrese, çeşme ve yol yapılıp ada imar edilir. Rodos, bir sancak merkezi olur. Buraya devamlı olarak bahriye sancakbeyleri (Tümamiral) vali tayin edildi. 2 Ocak günü aksam üzeri Kanunî Yeşil Melek kadırgasına binip Rodos'tan ayrılır. Anadolu'da Marmaris'e geçer. 3 Ocak'ta da Marmaris'te idi. Aydın, Midilli, Karaşi, Menteşe ve Saruhan sancakbeylerine, Anadolu beylerbeyimi Kasım Paşa'nın nezaretinde Rodos'taki inşaat, imar ve iskân isleri bitinceye kadar adada kalmalarını emr ettikten sonra İstanbul'a doğru yola çıkan Kanunî 26 günde İstanbul'a varır. 29 Ocak l523'te yedi ay on iki gün süren bu ikinci sefer-i hümayûnunu bitirerek İstanbul'a gelmiş olur. Bu arada Osmanlı donanması da İstanbul'a döner. Rodos'un fethi edilmesi ile ilgili olarak gönderilen zafer namelere Venedik mukabelede bulunduğu gibi Sah İsmail de cülûstan beri ilk defa olarak taziyet ve tebrik vecibesini yerine getirmiş, Rodos fethinden dolayı da memnunluğunu bildiren bir mektup ile bir elçi göndermişti.... taranacak alan ...
Rodos'un fethi ile Avrupa'da Kanunî'nin şöhreti biraz daha artmış oluyordu. Belgrad ve Rodos'un, Hıristiyan dünyasının bu iki kilit noktası sayılan müstahkem kalelerinin Kanunî tarafindan düşürülmesi, Osmanlıların ileride başaracakları daha büyük fetihleri için bir işaret sayıldı.

MUHTEŞEM YÜZYIL-PİRİ REİS

müzik

Piri Reis, Ahmet Muhiddin Piri, Ahmet ibn-i el-Haç Mehmet El Karamani (d. 1465-70, Gelibolu - ö. 1554, Kahire), Osmanlı denizcisi. Amerika'yı gösteren Dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınmıştır.

Piri Reis eşsiz bir kartograf ve deniz bilimleri üstadı olmasının yanı sıra, Osmanlı deniz tarihinde izler bırakmış bir kaptandır.

Karamanlı bir ailenin çocuğu olan Ahmet Muhiddin Piri'nin ailesi Karamanoğulları'nın Osmanlı Devleti'ne katıldığı Fatih Sultan Mehmet devrinde padişahın emri ile İstanbul'a göç ettirilen ailelerdendir. Aile bir süre İstanbul'da yaşamış, sonra Gelibolu'ya göç etmiştir. Piri Reis'in babası Karamanlı Hacı Mehmet, amcası ise ünlü denizci Kemal Reis'tir. Piri denizciliğe amcası Kemal Reis'in yanında başladı; 1487-1493 yılları arasında birlikte Akdeniz'de korsanlık yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldılar. 1486'da Endülüs'te Müslümanların hakimiyetindeki son şehir olan Gırnata'da katliama uğrayan Müslümanlar Osmanlı Devleti'nden yardım isteyince o yıllarda deniz aşırı sefere çıkacak donanması bulunmayan Osmanlı Devleti, Kemal Reis'i Osmanlı Bayrağı altında İspanya'ya gönderdi. Bu sefere katılan Piri Reis, amcası ile birlikte müslümanları İspanya'dan Kuzey Afrika'ya taşıdı. Venedik üzerine sefer hazırlığına girişen II. Beyazid'in Akdeniz'de korsanlık yapan denizcileri Osmanlı donanmasına katılmaya çağırması üzerine 1494'te amcası ile birlikte İstanbul'da padişahın huzuruna çıktı ve birlikte donanmanın resmi hizmetine girdiler. Piri Reis, Osmanlı Donanması'nın Venedik Donanması'na karşı sağlamaya çalıştığı deniz kontrolü mücadelesinde Osmanlı donanmasında gemi komutanı olarak yer aldı, böylece ilk kez savaş kaptanı oldu. Yaptığı başarılı savaşların sonucunda Venedikliler barış istediler ve iki devlet arasında bir barış anlşması yapıldı. Piri Reis, 1495-1510 yıllarında İnebahtı, Moton, Koron, Navarin, Midilli, Rodos gibi deniz seferlerinde görev aldı. Akdeniz'de yaptığı seyirler sırasında gördüğü yerleri ve yaşadığı olayları, daha sonra Kitab-ı Bahriye adıyla dünya denizciliğinin de ilk kılavuz kitabı olma özelliğini taşıyacak olan kitabının taslağı olarak kaydetti.
Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye'sinde Rodos adası

Piri Reis, 1511'de amcasının bir deniz kazasında ölümünden sonra Gelibolu'ya yerleşti. Barbaros Kardeşler'in idaresi altındaki donanmada halaoğlu Muhiddin Reis ile Akdeniz'de bazı seferlere çıktıysa da daha çok Gelibolu'da kalıp haritaları ve kitabı üzerinde çalıştı. Korsanlık yaptığı yıllarda ele geçirdiği kimisi Kristof Kolomb'a, kimisi başka korsanlara ait haritaları vardı. Bu haritalardan ve kendi gözlemlerinden yararlanarak 1513 tarihli ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İber Yarımadası, Afrika'nın batısı ile yeni dünya Amerika'nın doğu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, bu haritanın günümüzde elde bulunan bölümüdür. Bu haritayı dünya ölçeğinde önemli kılan, günümüze kalmamış olan, Kristof Kolomb'un Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olması rivayetidir. Barbaros Kardeşler, 1515 yılında dünyanın en büyük deniz güçlerinden birisini oluşturmuş ve Kuzey Afrika'da fetihler yapmışlardı. Piri Reis, Oruç Reis'in kaptanlarından birisi olarak hediye sunmak üzere yardımını bekledikleri Yavuz Sultan Selim'e gönderildiğinde Yavuz'un yardım olarak verdiği iki savaş gemisi ile geri döndü. Piri Reis, 1516- 1517 yıllarında İstanbul'a geldiğinde tekrar Osmanlı donanmasının hizmetine girdi; Derya Beyi (Deniz Albayı) rütbesini aldı ve Mısır seferine gemi komutanı olarak katıldı. Donanmanın bir kısmı ile Kahire'ye geçip Nil ırmağını çizme fırsatı buldu. Ünlü denizci, İskenderiye'nin ele geçirilmesinde gösterdiği başarılar ile padişahın övgüsünü kazandı ve sefer sırasında haritasını padişaha sundu. Günümüzde bu haritanın bir parçası mevcuttur, diğer parçası kayıptır. Bazı tarihçilere göre, Osmanlı padişahı dünya haritasına bakmış ve 'Dünya ne kadar küçük...' demiştir. Sonra da, haritayı ikiye bölmüş ve 'biz doğu tarafını elimizde tutacağız..' demiştir.. Padişah, daha sonra 1929'da bulunacak olan diğer yarıyı atmıştır. Bazı kaynaklarca, günümüzde bulunamamış olan doğu yarısını, Hint Okyanusu'nun ve onun Baharat yolunun kontrolünü ele geçirmek için Padişahın yapacağı olası bir sefer için kullanmak istediği bile iddia edilmektedir. Piri Reis seferden sonra, tuttuğu notlardan Bahriye için bir kitap yapmak amacıyla Gelibolu'ya döndü. Derlediği denizcilik notlarını bir Denizcilik Kitabı (Seyir Kılavuzu) olan Kitab-ı Bahriye'de bir araya getirdi. Kanuni Sultan Süleyman'ın dönemi, büyük fetihler dönemiydi. Piri, 1523'deki Rodos seferi sırasında da Osmanlı Donanması'na katıldı. 1524'de Mısır seyrinde kılavuzluğunu yaptığı sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa'nın takdiri ve desteğini kazanınca, 1525'da gözden geçirdiği Kitab-ı Bahriye'sini İbrahim Paşa aracılığıyla Kanuni'ye sundu. Piri Reis'in 1526'ya kadar olan yaşamı Kitab-ı Bahriye'den izlenebilir. Piri Reis, 1528'de, ilkinden daha içerikli ikinci dünya haritasını çizdi. 1533 yılında Barbaros Hayrettin Paşa kaptan-ı derya olunca Piri Reis de Derya Sancak Beyi (Tümamiral) ünvanı alan Piri Reis, sonraki yıllarda, güney sularında devlet için çalıştı. Barbaros'un 1546'da ölümünün ardından Mısır Kaptanlığı (Hint Denizleri Kaptanlığı da denilirdi) yaptı, Umman Denizi, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi'ndeki deniz görevlerinde yaşlandı. Osmanlı donanmasında yaptığı son görev idamıyla sonuçlanan Mısır Kaptanlığı oldu.

Mısır Kaptanı Piri Reis 1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra'ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndü, gemilerden birisi yolda battı. Donanmayı Basra'da bırakması kusur sayıldığı için Mısır'da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa'ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1554'te boynu vurularak idam edildi. İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletçe el konuldu.