Senin Hakimin

SENİN HÂKİMİN

Bu gün hem ayın, hem ramazanın ikisi. Öğretmenevinin çay ocağı kapalı. Hadi oruç tutamayanlar düşünülmemiş ya, seferi sayılan konuklar da mı düşünülmemiş? Garipler, nerede sahura kalkacak, orucu nerede açacaklarsa?

Lokalin müdavimleri, kameriyelerin gölgesine sığınmış sohbet ediyoruz. Zira mevsimin en sıcak günlerini yaşamaktayız. Duran Güner, her cümlesinin sonunu “tamam mı” sorusuyla bitirerek anlatıyor. Biz dinleyiciler ise, kâh başlarımızı sallayıp kâh göz kapaklarımızın hareketiyle pür dikkat dinlediğimizi belirtiyoruz:

“Efendim, ilçede iki tane kalaycı vardı. Ahmet Ağa, kalayı üç liradan, Yılmaz ise iki buçuk liradan satıyorlar. Piyasayı düşürmemesi için Yılmaz’ın da kalayını üç liradan satması için baskı yapıyor, Ahmet Ağa. Yılmaz, alış ve mal ediş fiyatına göre iki buçuk liranın normal olduğunu söyleyip Ahmet Ağanın teklifini geri çeviriyor.

Bu hale sinirlenen Ahmet Ağa, birkaç zorba toplayıp Yılmaz’ın dükkânını basıyor. Dükkânında Yılmazı adam akıllı, evire çevire dövüyorlar. Alçacuk (Alçacık) eşeğe binmek kolaydır. N’olucak…

Beş günlük iş göremez raporu alan Yılmaz, Ahmet Ağayı mahkemeye veriyor.

Hâkim, elindeki dosyayı evirip çevirip Yılmaz’a hitaben “Barışın” diyor. Yılmaz ise:
-Hâkim Bey. Hiç olmazsa üç gün hapis cezası ver de zararı yok, istersen ertele. Hâkim bunları duymuyor bile. Belki de duymamazlıktan geliyor. Tekrar tekrar “Barışın!” diyor da başka bir şey demiyor. Mahkemeden bir iş çıkmayacağını anlayan Yılmaz:

-Davamı geri alıyor, Allah’a havale ediyorum. Gel ulan barışak diyor. Ahmet Ağa ile kucaklaşıp ayrılıyorlar, mahkeme salonundan.

O gün, tam o gün Ahmet Ağa’nın bindiği kamyon devriliyor, Ahmet Ağanın bir bacağı kırılıyor.

Bir gün sonra Yılmaz’ın dükkânının önünden geçen hâkim, Yılmaza:
-Senin hâkim benden yiğitmiş deyip yoluna devam ediyor…”

Yılmazın durumu bana hocanın bir fıkrasını anımsattı:

Hoca kendisine tokat atan birisini kadıya şikâyet eder. Adam da kadının tanıdığıdır. Kadı adamı bir akçeyle cezalandırır. “Git evden akçeyi getir, hocaya öde.” der. Çıkarken de geri gelmemesini işaret eder. Hoca uzunca bir süre beklemesine rağmen cezalı dönmeyince, kadıya okkalı bir tokat atar, suçlunun getireceği parayı benim yerime sen al der.

Böylece Yılmaz, davasını Allah’a havale ederken hoca, kendisi halletmiş. İki olayın ortak noktası; ikisinde de adalet gecikmemiş. Çünkü geciken adalet, adalet sayılmazmış…

Dinleyicilerden bazılarının “Olayı ben de hatırlıyorum.” Diye Duran’ı onaylamaları, olayın, bir zamanlar bu yörede gerçekten yaşandığını gösteriyordu… Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder