“İnsanın üç hadisesi vardır” demiş bir düşünür. “Doğmak, yaşamak ve ölmek. Doğduğumuzun zaten farkında değiliz ama ölüm korkusuyla bu defa yaşamayı unuturuz”
Geride kalan yıllar biriktikçe içine düştüğümüz endişe bu sözü doğrular nitelikte. Doğmak ve zamanı gelince ölmek. Bunlar bizim irademiz dışında gelişen bir olay. Ama ikisinin arasındaki surec, tamamıyla bizim kontrolümüzde olmalı. O sayılı günleri huzurlu veya huzursuz yaşamak bizim irademize bağlı. Durum böyle iken, tabiatın bahşettiği bu nimeti yeterince değerlendirebildiğinize gerçekten inanıyor, ben dolu dolu yaşadım diyebiliyor musunuz? Bu dünyadan göçüp gitme vakti geldiğinde arkanızda hoş bir sedayla mı, yoksa kötü anılarla mı hatırlanacağımızı hiç düşündünüz mü? Bence en güzel miras, kişinin çocuklarına bırakacağı gurur dolu bir geçmişdir.
İnsanın altmış veya yetmiş yıllık yaşam sureci, dünyanın 400 milyon yıllık ömrü karşısında, bir an gibi kısa kalır. İnsanlık tarihine baktığımızda nice dahiler, alimler, mucitler, kumandanlar gelip geçmiş, ya katkılarıyla ya da kötülükleriyle hafızalarda yer etmişlerdir.
Gene bir filozof, bu dünyada bir sure misafir olan bizler, ömrümüzün ilk yarısında yaptığımız hataları, ikinci yarıda telafi etmeye çalışırken bir bakarız ki zaman dolmuş der. Yani, hayatınızın en olgun çağına geldiğinizde tecrübe denen birikimleri kullanmaya bazen vakit bulamayız. Zaten o surece gelindiğinde küçük çapta bir takım endişelerde başlar. Akılcı düşüncenin bu en olgun çağındayken beyazlaşan veya dökülen saçlar, eklem ağrıları, görme ve duyma kayıpları, zamanın gittikçe azaldığını düşündürür, bizi kaygıya sürükler.
Aslında bu olgun çağınızda bir erkekseniz, çevrenizde özü sözü dinlenen itibar sahibi bir kimse, şayet bir bayansanız, dişiliğinizin ve güzelliğinizin en anlamlı çağını yaşıyorsunuz ve kocanızla beraber gelişip büyütmüş olduğunuz ailenizin vazgeçilmez bireyleriniz olmuşsunuz demektir. Yaşlılığı ölümün başlangıcı olarak kabul edip karamsar bir havaya bürünmek en büyük hatadır. Geçmişin hasreti ile iç çekeceğimize, bu günün zenginliğinin tadına varmaya çalışmalıyız. Aslına bakarsanız, ölümün yaşı da yoktur. Çünkü Azrail’in kimin kapısını çalacağını bilmek mümkün değildir.
Onun için sevgili dostlar. Bizim alın yazımız olan bu üç hadisenin en önemlisi olan yaşamın, hakkını tam vermeye çalışalım. Son çeyreğe geldiğimizde kendimiz ve yaşımızla barışık olup örnek bir insan gibi davranmaya çalışalım. Aslında ölüm bir son mu, yoksa bir başlangıç mıdır diye biraz daha derin düşünelim.
Seslisohbet / Seslichat / Sesli / Chat / Medikal / Ortopedi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder